1986 doğumlu..2009 Elle Dergisi ve Lasalle İnternational işbirliğinde düzenlenen moda tasarımı yarışmasın da 1.lik ödülü almış.Genç tasarımcının koleksiyonundan beğendiklerimi paylaşmak istedim devamı aşağıda:)
29 Mart 2013 Cuma
Ayhan Yetgin Koleksiyonu
Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nden Tekstil ve Moda tasarımı eğitimi alan Ayhan Yetkin
1986 doğumlu..2009 Elle Dergisi ve Lasalle İnternational işbirliğinde düzenlenen moda tasarımı yarışmasın da 1.lik ödülü almış.Genç tasarımcının koleksiyonundan beğendiklerimi paylaşmak istedim devamı aşağıda:)
.
1986 doğumlu..2009 Elle Dergisi ve Lasalle İnternational işbirliğinde düzenlenen moda tasarımı yarışmasın da 1.lik ödülü almış.Genç tasarımcının koleksiyonundan beğendiklerimi paylaşmak istedim devamı aşağıda:)
Etiketler:
Ayhan Yetgin,
Ayhan Yetgin koleksiyonu,
moda,
tasarım ürünler
27 Mart 2013 Çarşamba
Legendary Night
Uzun zamandır sizlerle bir şey paylaşamadık ama artık bu araya son vermenin zamanı geldi. Şimdi Suada'nın büyülü atmosferinde gerçekleşen Legendary Night partisine bir yolculuğa çıkıyoruz. Şıklık konseptli partide Boun'da Ne Moda bloggerları olarak gecenin en şık kız ve erkeğini seçmekle görevliydik. Herkesin birbirinden şık kıyafetlerle bir yarış içinde olduğu partide oldukça zorlandığımızı söyleyebiliriz. Şimdi gecede kameralarımıza takılan görüntülere bir göz atalım :)
Gecenin en şıkları Elif Bayramoğlu ve Onur Gece oldu! Elif giydiği uzun siyah elbisesine fantezi katan bel dekoltesi ve sezonun gözdesi şarap kırmızı dudaklarıyla gerçekten de gecenin en şıkı ödülüne tartışmasız bir adaydı. Onur ise suit-up konseptine uygun siyah ceketi ve kendisine salaş bir şıklık katan kravat kullanmadığı gömleğiyle gecenin en şık erkeğiydi.
Daha önceki postlarımızda bahsettiğimiz trendlerden olan çizgililer ise partide çok muntazam bir şekilde kullanılmıştı.
Ve gecenin blogger jürileri olarak ortamıza aldığımız canımız arkadaşımızla sizlere poz verdik:)
Baştan aşağı siyahlar içinde olan bu kombinlerde kullanılan dekolteler ve deri detayları ise sezona damgasını varanlar arasından seçilmiş :)
Partide abartısız şıklığı yakalamanın çok da zor olmadığını gösteren ve rengarenk topuklularla eğlenceli bi hava katılmış bu kombin de çok sevdiklerimiz arasındaydı.
Kampüs çekimlerinde de fotoğraflama fırsatı bulduğumuz bu exchange arkadaşımız her zamanki gibi çok renkli takıları ve dikkat çeken renkteki elbisesiyle karşımızdaydı: :)
Altın sarısı ve siyahın barok etkisi yaratan güzel uyumu da mini bir tercihle dikkatleri çekiyordu!
Dekolteden uzak fakat elbise boyuyla dengeyi sağlamış bu beyaz elbise ise kullanılan ceketle birlikte çok sevimli bir görüntü yaratıyordu :)
Eğer baştan aşağı tercihinizi siyahtan yana kullanıyorsanız bir yerlerinizde renk katan detayları kullanmanız kombininize çok daha farklı bir hava katacaktır. En güzel örneğini partide de görüyoruz :)
Siyahlar, beyazlar ve onlara kusursuz bir şekilde eşlik eden bej! Erkeklerde şık olmak için bu üç renkten biri kesinlikle kullanılmalı, bizden söylemesi :)
Deri ceketle bütünleştirilmiş olan renkli bir pantolon ise beylere bu sezon ayrı bir hava katıyor :)
Pullar payetler de partide ışıldamak isteyenler için her zaman vazgeçilmezlerden oluyor! Ve gece mavisi etkisi!
Ve son bir kez daha partinin en şık kızından bir kare!
Sevgiler!!
26 Mart 2013 Salı
Empire Awards Ödül Töreni-Nurgül Yeşilçay
Empire Awards Ödül Töreni'ne sevgilisi Tolga Karaçelik'le birlikte katılan Nurgül Yeşilçay Raisa & Vanessa imzalı bir kıyafet giymiş...
Etiketler:
Empire Awards Ödül Töreni,
kim ne giymiş,
moda,
Nurgül Yeşilçay,
ünlüler
Tüm Zamanların Trendi: "Less is More"
![]() |
![]() |
Mösyö Yves Saint Laurent'in "Moda geçicidir, stil kalıcıdır" özlü sözünü duymayan yoktur. Bazı trendler var ki, asla geçmiyor. Zamansız. "Less is more" gibi.
Minimalist modanın mottosu haline gelen bu stil, sade bir görüntü sunarken asla iddiadan vazgeçmiyor. Yalın ama keskin çizgiler ile çarpıcı bir etki veriyor.
Geçtiğimiz yıl ülkemizde kapanan Marie Claire dergisinin Kreatif Direktörü Nina Garcia'nın bu stil stratejisi için yazdığı bir kitap bile var: "A Less-Is-More Approach to Staying Chic".
Göz yormayan ama etki bırakan bu stili uygulamak kolay değil. Aksesuar sayısı müthiş limitli. Aksesuar deyince sadece aklınıza yüzük, küpe vb. takılar gelmesin. Aslında üzerimizde farkında olmadığımız, saymadığımız pek çok aksesuar var. Makyaj bir aksesuar. Saatiniz bir aksesuar. Ojeniz, hatta alyansınız bir aksesuar. Fularınız, şapkanız, eldiveniniz, kemeriniz bir aksesuar. Güneş gözlüğünüz, hatta numaralı gözlüğünüz bir aksesuar. Minimalist bir stil için bu aksesuarların pek çoğunu feda etmeniz, seçici olmanız gerekiyor.
Bu stili tersten anlatmak gerekirse, İtalyan moda ikonu Anna dello Russo aklıma gelen ilk isim. Minimalist stil ne değildir, işte yanıtı.
![]() |
![]() |
Geçtiğimiz yıl ülkemizde kapanan Marie Claire dergisinin Kreatif Direktörü Nina Garcia'nın bu stil stratejisi için yazdığı bir kitap bile var: "A Less-Is-More Approach to Staying Chic".
![]() |
![]() |
![]() |
Göz yormayan ama etki bırakan bu stili uygulamak kolay değil. Aksesuar sayısı müthiş limitli. Aksesuar deyince sadece aklınıza yüzük, küpe vb. takılar gelmesin. Aslında üzerimizde farkında olmadığımız, saymadığımız pek çok aksesuar var. Makyaj bir aksesuar. Saatiniz bir aksesuar. Ojeniz, hatta alyansınız bir aksesuar. Fularınız, şapkanız, eldiveniniz, kemeriniz bir aksesuar. Güneş gözlüğünüz, hatta numaralı gözlüğünüz bir aksesuar. Minimalist bir stil için bu aksesuarların pek çoğunu feda etmeniz, seçici olmanız gerekiyor.
![]() |
![]() |
Bu stili tersten anlatmak gerekirse, İtalyan moda ikonu Anna dello Russo aklıma gelen ilk isim. Minimalist stil ne değildir, işte yanıtı.
![]() |
![]() |
"AdR" maksimalist stiliyle göz yormayan az sayıda kadından biri. Çünkü ne kadar değil, nasıl abarttığınızdır önemli olan. O her daim çok doğru abartıyor.
![]() |
Paris Fashion Week'te yani 2-3 hafta önce Rue Saint-Honoré'de birden ışıltılı bir kadınla burun buruna geldim. Kafamı kaldırmamla birlikte bu ışıltının Anna dello Russo olduğunu fark ettim. 2 dakikacık da olsa ayaküstü sohbet edip, bir fotoğraf almayı başardım.
Anna dello Russo |
<a href="http://www.bloglovin.com/blog/4608077/?claim=xysac5s9rcc">Follow my blog with Bloglovin</a>
24 Mart 2013 Pazar
Rengarenk Loaferlar
Ayakkabı ismini 1970′li yılların moda ayakkabı modellerinden ‘Loafer’ bir ayakkabı markasıymış ve sonrasında aynı tip bütün ayakkabılar bu isimle anılmış.Geçen sezon moda olan loaferler, bu sezonda rahatlığı ve farklı model seçenekleriyle babetlerin yerini aldı gibi ne dersiniz..
.
Etiketler:
ayakkabı modelleri,
ayakkabı stil,
Loafer,
moda
19 Mart 2013 Salı
Fashion Week İstanbul
Mercedez-Benz FashionWeek Istanbul,12-16 mart tarihlerin de Karaköy Antrepo 'da başladı.Defilede Cengiz Abazoğlu, Ayşe Deniz Yeğin, Gamze Saraçoğlu, Nihan Buruk, Özgür Masur, Nihan Peker, Simay Bülbül, Tuvana Büyükçınar ve Arzu Kaprol gibi Türk modacılar yeni koleksiyonlarını tanıttı..
.
Etiketler:
defile,
fashıon week ıstanbul,
Mercedes-Benz Fashion Week,
moda,
moda haftası
18 Mart 2013 Pazartesi
Arzu Kaprol ile Stil Röportajım - Paris Onunla Daha Güzel!
Paris, seni seviyorum.
Paris’te showroom açılışı ile birlikte yeni koleksiyonunu tanıtacak olan Arzu Kaprol’un; Tom Ford’dan Balenciaga’ya, Hotel Costes’dan Goyard’a kadar dünya çapında markaların bulunduğu Rue Saint-Honoré’deki ofisine gidiyorum.
Bina girişinde mumlar karşılıyor beni. Ve işte Arzu Kaprol, hemen karşımda… Fransa kanalı Arte’nin röportajının ardından benimle görüşüyor. Her röportajını ağzım açık izlediğim kadın, bana röportaj veriyor.
Ve sohbetimiz başlıyor. Kendini fark ettiren güzel diksiyonu, abartılı kelimeler kullanmaksızın sanatsal karakterli ve bir parça akademisyen edalı konuşma tarzı ile Arzu Kaprol sorularımı yanıtlıyor.
Artık herkes mi modacı?
Bana Arzu Kaprol ile tanışma, hatta röportaj yapma fırsatı verdin.
Paris’te showroom açılışı ile birlikte yeni koleksiyonunu tanıtacak olan Arzu Kaprol’un; Tom Ford’dan Balenciaga’ya, Hotel Costes’dan Goyard’a kadar dünya çapında markaların bulunduğu Rue Saint-Honoré’deki ofisine gidiyorum.
Gitmeden önceki telaşım akıllara zarar. Sanırsınız ki açılacak showroom benim. Ufak çaplı bir ne giymeliyim krizi yaşıyorum. Normalde gardırobumda çok sayıda Que ve Arzu Kaprol bulunur, ama Paris’te 65m2’de bir hayat kurduğum için çoğu kıyafetim burada değil. Olanlar arasından onun tasarımlarını bulup çıkartıyorum heyecanla. Beni beğensin istiyorum.
Ofisten keyif veren bir köşe |
Bina girişinde mumlar karşılıyor beni. Ve işte Arzu Kaprol, hemen karşımda… Fransa kanalı Arte’nin röportajının ardından benimle görüşüyor. Her röportajını ağzım açık izlediğim kadın, bana röportaj veriyor.
Sakinleşmek için şampanyadan koca bir yudum alıyorum. Ona o kadar çok şey söylemek istiyorum ki; saçmalıyorum, master’ımdan bahsediyorum, “sizi böyle canlı canlı görmek harika” filan diyorum. Ben ona iltifat etmeye utanırken; o üzerimdeki Que tasarımlarını fark ediyor, bana iltifat ediyor. Karnesindeki pekiyileri büyüklerine göstermiş bir çocuğun haklı gururunu hissediyorum.
Yine müthiş bir koleksiyon sunuyor. Adı: “Birlikte Yalnızlık”. Koleksiyondan bana geçen duygu şu: Evet! Bu kıyafetlerin içinde, bu kalabalıkta yalnız olma durumu ile başa çıkabilirim… Öyle bir güç vaat ediyor bana. Yapılı, sağlam binalar gibi ayakta duruyor. İlham panosundaki mimari kokuyu duyabiliyorum. Derilerin baskın olduğu koleksiyonda markasının DNA’sına yine sadık kalıyor, ama kendini tekrarlamaksızın. İpek ve trikolar da var. Arındırıcı beyazlar, kar sessizliği gibi. Sakin ama güçlü. Grafik desenler, siyah beyaz kontrastı, neon sarılar ve kırmızılar ise yürek çarptırıcı. Yalın ve elegan maviler geçerken önümden, Joan Miró’nun “Bleu” üçlemesi tablolarına bakar gibiyim. Hepsi benim olsun, hepsi...
Arzu Kaprol & Moda Cambazı |
Arzu Kaprol |
Arzu Kaprol & Moda Cambazı |
Yine müthiş bir koleksiyon sunuyor. Adı: “Birlikte Yalnızlık”. Koleksiyondan bana geçen duygu şu: Evet! Bu kıyafetlerin içinde, bu kalabalıkta yalnız olma durumu ile başa çıkabilirim… Öyle bir güç vaat ediyor bana. Yapılı, sağlam binalar gibi ayakta duruyor. İlham panosundaki mimari kokuyu duyabiliyorum. Derilerin baskın olduğu koleksiyonda markasının DNA’sına yine sadık kalıyor, ama kendini tekrarlamaksızın. İpek ve trikolar da var. Arındırıcı beyazlar, kar sessizliği gibi. Sakin ama güçlü. Grafik desenler, siyah beyaz kontrastı, neon sarılar ve kırmızılar ise yürek çarptırıcı. Yalın ve elegan maviler geçerken önümden, Joan Miró’nun “Bleu” üçlemesi tablolarına bakar gibiyim. Hepsi benim olsun, hepsi...
Ve sohbetimiz başlıyor. Kendini fark ettiren güzel diksiyonu, abartılı kelimeler kullanmaksızın sanatsal karakterli ve bir parça akademisyen edalı konuşma tarzı ile Arzu Kaprol sorularımı yanıtlıyor.
Paris'te "Birlikte Yalnızlık"
Moda Cambazı: Paris’te dünyaca ünlü tasarımcıların mağazalarının olduğu çok prestijli bir caddede artık bir showroom’unuz var. Bu size neler hissettiriyor?
Arzu Kaprol: Özel bir duygusu yok açıkçası. Çünkü hayatınızda yaşadığınız gelişmeler, iyileşmeler ya da büyümeler zaten o anın getirdiği, gerektirdiği şeyler. Şaşırıyorsanız bir gariplik var. Tabii ki şükrediyorum, tabii ki çok güzel bir şey. Ama olması gereken zamanda ve yerde olduğunu düşünüyorum.
Moda Cambazı: “Birlikte Yalnızlık” koleksiyonunuzdaki ilham kaynaklarınızdan bahsedebilir misiniz?
Arzu Kaprol: Sosyal medya ilişkilerini, büyük kalabalıklar içerisinde aslında ne kadar gerçek ilişkiler içerisinde olduğumuzu sorguladığım bir koleksiyon. Kalabalık içinde yalnız olmak tamamen. O yüzden geometrik formlar var. Çizgilerin hepsi bir noktadan çıkıyor ama birbirine değmiyor. Dolayısıyla aslında büyük bir ağ var, ama merkezinde siz teksiniz.
Moda Cambazı: Atelier koleksiyonunuz, Pret-a-porter (hazır giyim) koleksiyonunuzdan ne kadar farklı?
Arzu Kaprol: Atelier çok daha özel bir işçilikle üretiliyor. Üzerinde harcanan emek ve saat, onu Atelier yapan. Pret-a-porter bir endüstri ürünüyken, Atelier tek tek elde dikiliyor.
![]() |
![]() |
Hayattan keyif alan, global bir kadın
Moda Cambazı: Peki Arzu Kaprol kadını, nasıl bir kadın?
Arzu Kaprol: Benim ifade etmem zor. Ama nasıl görmek isterdim derseniz; yaptığı her şeyden, hayattan keyif alan ve güçlü bir kadın derim. Feminen, ama androjen bir feminenliğe sahip. Erkek gibi olmaya çalışmayan, ama isterse kimlik de değiştirebilen. Duygusal değişiklikleri yaşayabilen. Kadın olduğunu kabul eden; vücudundan, kendinden keyif alan bir kadın. Bu kadın dünyanın her yerine seyahat edebilir, dünyanın her yerinde yaşayabilir. Çünkü o global bir kadın, aktif ve de sosyal. Spora da gitse, pazar kahvaltısına da; bir kokteyle ya da Oscar’a da katılsa hep kendine güvenen bir kadın.
Moda Cambazı: Sizin favori tasarımcılarınız kimler?
Arzu Kaprol: Kendim de dahil olmak üzere, her sezon başka isimleri beğenebiliyorum. Her yaptığını her zaman beğenirim diyebileceğim birisi yok. Bu kendim için de geçerli. Yine de en çok beğendiğim tasarımcı olarak Cristobal Balenciaga’yı söyleyebilirim. Kup, form ve işçiliğini inanılmaz buluyorum.
Moda Cambazı: Nicolas Ghesquière ayrıldı ama...
Arzu Kaprol: Evet, üzülüyorum gitmesine. Çünkü onun bir tavrı vardı. Yaşama karşı bir tasarımcı tavrı vardı.
Kült soru: Stil sahibi olmak nedir?
Moda Cambazı: Arzu Kaprol bir şehir olsaydı, hangi şehir olurdu? Dünyanın hangi şehri sizin ruhunuzu en doğru yansıtırdı?
Arzu Kaprol: İstanbul. İstanbul’un kozmopolit, çok modern ama çok geleneksel hali, çok insancıl olma hali, yakın olma hali. Bunların benim için çok önemi var.
Moda Cambazı: Arzu Kaprol markası bir içecek olsaydı, hangi içecek olurdu?
Arzu Kaprol: Su. Su gibi olmasını isterim. Akışkan ve yaşam veren.
Moda Cambazı: Arzu Kaprol’den çocuk ya da erkek gibi yeni bir line haberi gelebilir mi?
Arzu Kaprol: Başka line’lar şu anda düşünmüyorum. Zamanla olabilir mi, bilmiyorum. Ama şimdilik bu konuda bir plan program yok.
Moda Cambazı: Moda kurbanı değil, stil sahibi olmaktan bahsediyoruz hep. Peki stil sahibi olmak nedir?
Arzu Kaprol: Stil zamanla eskimeyendir. Modayla ilişkisi yoktur. Stil modayla ve zamanla ilişkisi olmayan bir tavırdır aslında. Konuşmak gibi, karakter gibi. Dolayısıyla zamanla da geliştirilebilir bir şey.
Moda Cambazı: Kendi stilinizi nasıl tanımlarsınız?
Arzu Kaprol: Zamansız, keyifli ve modern.
Moda Cambazı: Hayatınızdaki en olmazsa olmaz üç şey nedir?
Arzu Kaprol: Ailem, ailem, ailem.
Artık herkes mi modacı?
Moda Cambazı: Artık çok fazla insan modacı. “Modacıyım” demek, “tasarımcı” olmak neleri gerektiriyor sizce?
Arzu Kaprol: Öncelikle bir şeyin tasarımını yapabilmek için bir temel teknik bilgi altyapınızın olması lazım. Okullu olmak gerekiyor. Ya da gerçekten işin tekniğinde çalışmış olmak. Ama yine de içinde yaşadığımız çağda eğitimini almamak çok kabul edilebilir bir şey değil.
Moda Cambazı: Doğuştan çok yetenekli olmak yeterli değil mi?
Arzu Kaprol: Yeteneğinizin zaten olduğunu varsayıyoruz. Yetenekli olmak bir ayrıcalık değil, bir zorunluluk. Yeteneğinizin üzerine siz ne yapacaksınız, bu size kalmış. Önce eğitimini almak, sonra emek vermek ve sonra yapmaya devam etmek ve gün geçtikçe de geliştirmek gerekiyor.
"Fashionista" ve "Fashion Designer" farkı...
Moda Cambazı: Güzel giyinen, ikon kabul edilen kişiler tasarım yapıyor ve hatta markalarını yaratıyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Arzu Kaprol: Birinin güzel giyiniyor olması ya da eşine dostuna güzel kombin önerileri veriyor olması onu modacı yapmaz. Fashionista ve fashion designer farkı. Ben çok fazla mimariden ilham aldığım için, giysi tasarımı ve mimariyi çok özdeşleştiriyorum. Düşünebiliyor musunuz, merdivenin teknik oluşumunu bilmeyen bir mimar olabilir mi? Olamaz. Dolayısıyla ceket, kol, yaka, astar, fermuar takımını bilmeyen de bu işi yapamaz. Tekniğini bilmediğiniz bir şeyi tasarlayamazsınız. Ancak styling yaparsınız. O da önemli bir meslek dalıdır, ama başka bir meslek dalıdır. Mutlaka özel bir göz ve zevk gerektirir. Ama bu kişiyi modacı yapmaz. Modacı da stylist değildir zaten. İkisi de saygıdeğer çok farklı iki meslektir. Özellikle geçici hevesler beni hayata karşı korkutuyor. Bir şeyim demeniz için ona ciddi bir emek vermiş olmanız lazım. Bu ilişkiler için de böyle, mesleğiniz için de böyle, çocuğunuz için de böyle. Sahiplenmek, sorumluluk duymak önemli. Marka olmak da böyle bir şey. Çünkü marka bir taahhüttür, orada olacağınıza ve onun arkasında duracağınıza dair. Hemen vazgeçemezsiniz.
Moda Cambazı: Daha özüne inecek olursak, tasarım nedir?
Arzu Kaprol: Tasarım bir şeyi olduğundan daha iyi yapmaktır. Bu kıyafet, vazo ya da kaşık tasarımı için de böyledir. Daha iyi bir kaşık yapamıyorsanız, kaşık tasarlamayacaksınız. Çok basit.
Moda Cambazı: Özellikle Avrupa’da tasarımcı odaklı bir moda anlayışı varken, Türkiye’de markalara odaklıyız. Örneğin Vakko, Beymen var ama arkalarındaki yüz, tasarımcı bilinmiyor. Sizce lüks tasarımcı markaları Türkiye’de neden ön planda değil?
Arzu Kaprol: Yeterli dağıtım kanalı yok. En büyük sorun bu. Şu anda Arzu Kaprol markası dışında hiçbir Türk tasarımcının Türkiye’de birden çok mağazası yok. Bu çok garip bir durum. Bir de algı problemi var. Modacı ve tasarımcı dediğimiz zaman, özel günler için kişisel kıyafet siparişi verdiğiniz birisi gibi algılanıyor hala. Günlük hayatımızda bir tasarımcı ürünü giymeye alışık değiliz.
Arzu Kaprol kimdir?
Lise döneminde Türkiye’nin ilk kadın rock grubu olarak bilinen Volvox’un klavyecisi olan Arzu Kaprol, Mimar Sinan Üniversitesi Moda Konfeksiyonu bölümünü ve Paris American Academy’de Perfectionnement programını bitirdi. Türkiye’de 6 butiği olan Kaprol’ün, bugün Harrods ve Harvey Nichols gibi dünyanın en iyi departman mağazalarında tasarımları satılıyor. Dört sezondur Paris Fashion Week’e katılıyor ve WWD, Styleite ve Nowfashion gibi en iyi moda siteleri tarafından takip ediliyor. Tüm bunların dışında Arzu çok şanslı bir kadın. Jazz piyanisti eşi ve ikizleri olmak üzere 3 yakışıklı adam ile birlikte yaşıyor. Ve, hayatın içindeki minik ve yalın keyifleri atlamıyor. Hayatı derinlemesine içine çekiyor.
Etiketler:
arzu kaprol,
arzu kaprol atelier,
arzu kaprol paris,
arzu kaprol röportaj,
ayça demirhan özkan,
fashionista nedir,
moda blog,
moda blogu,
moda röportajı,
stil röportajı,
stil sahibi olmak
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)